



ALİ BAHA KUTAN
Bilinçli Yaşam Tasarımcısı
ALİ BAHA KUTAN
Bilinçli Yaşam Tasarımcısı

İÇİNDEKİ 
ŞİFAYICI UYANDIR
HATIRLATMA • ARINDIRMA • GÜÇLENDİRME
“İçinde, hatırlayan bir şifacı yaşıyor.
Ben seni, gerçekten olduğun kişiye geri götürmek için buradayım.”
Bu web sitesi, özünde sevgiyle yaratıldı —
neşeyle, farkındalıkla ve berraklıkla örüldü.
Aşağıya doğru ilerlerken derin bir nefes al,
anın içine gevşe ve bu yolculuğun tadını çıkar.


Ali Baha Kutan
BİLİNÇLİ YAŞAM TASARIMCISI
HATIRLATMA • ARINDIRMA • GÜÇLENDİRME 
“Tasarım asla yalnızca bir meslek olmadı. Bir kapıydı — bana enerjiyi dinlemeyi,
güzelliğin izini sürmeyi
ve yüzeyin altındaki görünmeyen mesajları okumayı öğreten.”
Özüyle Tasarlamak
Küresel Modada Form ile İçsel Gerçeği Birleştirmek
Bilinçli Yaşam Tasarımcısı olmadan önce, yirmi yılı aşkın süre boyunca dünyanın en ikonik moda evleri için koleksiyonlar şekillendirdim — berraklığı, niyeti ve anlamı görsel forma dokuyarak.
Donna Karan’dan Calvin Klein’a, Perry Ellis’ten Sean John’a uzanan yolculuğum, beni marka kimliğinin ve insan ifadesinin kalbine taşıdı — tasarımı yüzeyin ötesine, dilin ve özün alanına yükseltti.
Tasarım benim için asla yalnızca bir stil meselesi olmadı. Derinlemesine dinlemek, bilinçle yaratmak ve içten dışa şekillendirmekti. İster zamansız koleksiyonlar üretirken ister yeniliği yönlendirirken, her proje yalnızca bir vizyon değil — bir aktarım oldu.
Hayatımın bu bölümü, şimdi sunduğum her şeyin temelini attı — ritmin, yankının ve içsel berraklığın her dönüşüme rehberlik ettiği bir zemin.

BİR OLUŞUN YOLCULUĞU
“Tasarımın İzinde, Keşfin Işığında Bir Yaşam”
BİRİNCİ BÖLÜM: ÇAĞRI
Sessiz bir fırtına, kutsal bir kıvılcım ve olmanın dili
Ben Ankara’da doğdum, Doğu ile Batı’nın yumuşak kıvrımlarında — kadim geleneklerin hızla değişen bir dünyanın nabzıyla buluştuğu yerde.
Küçük yaşlardan itibaren, yüzeyin altındaki yaşamın sarsıntılarını hissettim. Beş yaşımda, anne babamın ayrılığı duygusal dünyama ilk çizgiyi kazıdı. Sonraları, ülkeden ülkeye — Ankara’dan Washington D.C.’ye, bir evden diğerine, bir kültürden ötekine taşınırken — içimde sessiz bir fısıltıyla yol aldım: ait olmak için acı çekmem gerektiği inancıyla. Bu istikrarsızlık beni bir gözlemciye, bir hissedene, hayatın ince kodlarının derin bir okuyucusuna dönüştürdü. O zamanlar bilmiyordum, ama o ilk kırılmalar kutsal bir tasarımın başlangıcıydı.
13 yaşımda, içimde bir şey kıpırdadı — susturulamaz bir yaratıcı kıvılcım. Moda bana seslendi. Bir trend ya da estetikten öte, bir dil gibi. Görülmenin, hissedilmenin, anlatılamayanı ifade etmenin bir yolu olarak. Kumaşlar aracılığıyla kimlikler çizmeye, stilize etmeye ve inşa etmeye başladım. Giydiğim ya da yarattığım her parça, bir tür kalkan ve geçit haline geldi — evet, bir tür korunma biçimi, ama aynı zamanda kim olabileceğimin bir vizyonu.
18 yaşıma geldiğimde, içimdeki pusula beni doğrudan New York’un kalbine taşıdı. Şehir canlıydı, hareketliydi, yaratıcı enerjiyle dolup taşıyordu. Moda eğitimi almak için Fashion Institute of Technology’de ve ardından Teknoloji ve İşletme ile İç Tasarım alanında New York Institute of Technology’de okudum — aynı anda yürümem gerektiğini bildiğim iki yoldu bunlar: biri yapıydı, diğeri ruh. Gecelerimi Club MTV ve Palladium’da, Grace Jones, Quincy Jones ve Lenny Kravitz gibi ikonlarla omuz omuza geçirdim. Günlerim ise zanaatla, renkle ve tasarım yoluyla dönüşüm hayaliyle şekillendi.
Ve böylece bir yaşam başladı — yalnızca yaratım değil, oluş haliyle.
İKİNCİ BÖLÜM: OLUŞUN İPLİKLERİ
Kumaşın Frekansla Buluştuğu ve Yaratıcılığın Kutsal Bir Yola Dönüştüğü Yer
Tasarım ilk kez ellerime bir sınıf ortamında değil, sessiz bir fark ediş anında değdi. Giysiler sözcüksüz bir dili konuşmanın yoluna dönüştüğünde… On üç yaşımda, stilin ötesinde bir şeyi dile getiren giysiler çizmeye başladım: görülme özlemi, kendimi hatırlama arzusu. Moda, benim ilk duam oldu — bir kendini icat etme ve koruma eylemi, bir olma pelerinine dönüştü.
On sekiz yaşımda, New York’un canlı kalbine adım attım; Fashion Institute of Technology ve New York Institute of Technology’ye kaydoldum. Şehir olasılıklarla titreşiyordu. Gecelerimi Palladium ve Club MTV’de geçiriyor, gündüzleri çizgi, kesim ve doku dilini öğreniyordum. İlhamın dev ellerden aktığı stüdyolarda yürüyordum — Grace Jones, Quincy Jones, Lenny Kravitz gibi ikonların yanında. Onlar bana yaratıcılığın sadece bir meslek değil, bir varlık hali olduğunu öğrettiler.
Donna Karan’ın minimalizminden Sean John’un cesaretine uzanan çizgide, kumaşın bir bedenin, bir kültürün, bir rüyanın hikâyesini nasıl anlattığını öğrendim. P. Diddy’nin moda, müzik ve sinemanın kesiştiği güçlü markasında Dış Giyim Baş Tasarımcısı oldum. Orada etki yaratmanın nasıl şekillendiğine, bir vizyonun nasıl bir harekete dönüştüğüne tanıklık ettim.
Moda benim için hiçbir zaman yalnızca kumaş ve stil olmadı — bir frekans oldu.
Kimliği ifade etmenin, özle temasa geçmenin bir yolu.
Tasarım yapmak bir dinleme biçimiydi — enerjiye, duyguya, içimizde ve çevremizdeki ince hareketlere kulak vermekti. Her giysi bir mesajdı, bir ayna, bir oluş büyüsüydü.
Bu sadece ne giydiğimizle ilgili değildi,
kendi tenimizin içinde nasıl hissettiğimizle ilgiliydi.
Moda, benim ilk şifa dilim haline geldi —
Beni içeriye yönlendiren dışsal bir ritüel.
New York’un atölyelerinden küresel moda podyumlarına, gençliğim tasarımın ritmiyle şekillendi. Calvin Klein, Donna Karan ve Sean John gibi ikonlarla çalışmak bana keskinlik, vizyon ve form ile silüet aracılığıyla hikâye yaratmanın sanatını öğretti.
Ama giysilerin ardında, her zaman daha derin bir şeyi dinliyordum —
dışsal ifadeyi içsel hakikate bağlayan o ince ipliği.
Ve o iplik, beni zamanla moda dünyasının ötesine taşıdı, dönüşümün kutsal sanatına.
2005 yılında kendi markalarımı yarattım: Baha K ve Seveneves — sürdürülebilir, bohem, doğal boyalı ve giyilebilir ritüeller olarak tasarlanmış parçalar. Her koleksiyon bir sunuydu — yalnızca moda dünyasına değil, onları giyen ruhlara. Tasarımlarım artık yalnızca iplik ve renkten ibaret değildi; niyet taşıyorlardı. Onlar birer oluş büyüsüne dönüştü.
Tasarım benim adanışıma dönüştü — görünmeyeni dinlemenin bir biçimi oldu.
Artık trendleri takip etmiyordum.
BÖLÜM ÜÇ: İÇ DÜNYADA BAŞLAYAN İNİSİYASYONLAR
Şifanın yeni tasarıma dönüştüğü yer
Her ne kadar dış dünyayı moda aracılığıyla şekillendiriyor olsam da, başka bir tasarım sessizce oluşuyordu — içsel yaşamımın tasarımı.
Alkışlar, unvanlar, yaratıcı başarılar — içimde bir tarafı doyuruyordu ama hâlâ sızlayan yerlere dokunamıyordu. Daha derin bir çağrı vardı. Ne trendlerle dikilebilecek ne de dıştan şekillendirilebilecek bir hakikat. Dışsal dönüşüm sanatında ustalaşmıştım — şimdi içe dönme zamanıydı.
Gerçek dönüşüm, podyumda değil, matın üzerinde başladı.
1996 yılında, New York’un kinetik kaosu içinde ilk Kundalini Yoga dersime adım attım. Merakla başlayan şey, bir eve dönüşe dönüştü. Nefes, mantra ve hareket aracılığıyla, rollerin altında, gürültünün ötesinde yeniden kendimi hissetmeye başladım. Her kriya içimde bir şeyleri kırıp açtı. Her meditasyon, uzun zamandır görmezden geldiğim sessizliği daha derinden duymamı sağladı.
Bu beni New York Open Center’a götürdü. Orada kadim öğremlerin içine daldım — Ayurveda, Kutsal Geometri, Çin Bitki Bilimi, Renk Terapisi ve enerji ile duygunun ince mimarisi. Gerçeğe olan açlığım yeni bir palet bulmuştu.
Ama inisiyasyonlar nadiren naziktir.
Panik ataklar, atalarımın yasları ve bilinçaltı korkularım, dalgalar gibi yüzeye çıkmaya başladı. Bir zamanlar beni zirveye taşıyan baskı, artık serbest bırakılmak istiyordu. Bazen acı verici bir şekilde öğreniyordum ki; gerçek şifa bir performans değil. O bir süreç. Senden, sevmeyi hiç öğrenmediğin taraflarınla oturmanı isteyen bir yolculuk.
Ve yine de, ne kadar teslim olursam, o kadar hatırlıyordum.
Öğretmenler, şamanlar ve rehberler — sanki ruhum çağırmış gibi — ortaya çıkıyordu. Regresyon Terapisi, Kozmik Enerji Şifası ve Refleksoloji alanlarında eğitim aldım. Doğayı tanık alarak törenlerde oturdum. Tao’dan, şifalı bitkilerden ve sesten gelen aktarımları kabul ettim.
Bunlar birer sertifika değil, inisiyasyondu.
Her biri bir yanılsama katmanını daha soydu
ve beni, yeniden varlığınla ilmek ilmek ördü.
Artık kendimi düzeltmeye çalışmıyordum.
Kendimi hatırlıyordum.
Ve her nefeste, bir zamanlar ihtiyaç duyduğum rehbere dönüşüyordum.
BÖLÜM DÖRT: EVE DÖNÜŞ
Bütünleşmenin bedende vücut bulduğu yer
New York’ta geçen onlarca yılın ardından — modayla, şifayla ve kutsal öğretilerle örülmüş bir yaşamın ardından — artık dönme zamanı gelmişti.
Ama bu eve dönüş yalnızca coğrafi bir mesele değildi.
Bu, enerjikseldi.
Atalara uzanan bir çağrıydı.v
Türkiye’ye dönmek, yalnızca toprağa değil, ruha da bir dönüş oldu.
Doğduğum topraklar yeni bir davet fısıldamaya başladı:
Yeniden başlamaya değil, bütünleşmeye.
Koşmaya değil, özde yaşamaya.
Datça’da — denizle ve dinginlikle kucaklanan bir yerde — yeniden dinlemeye alan buldum.
Yavaşlamaya. Yumuşamaya.Ve topladığım her şeyi geri sunmaya.
Burada, dışa dönük hırsın katmanları çözülüp daha sade, daha bütün bir hâle dönüştü.
Tasarım yılları, ruhsal pratikler ve içsel kazılar
tek bir akışta örülmeye başladı — Bilinçli Yaşam Tasarımı’nın şifresinde.
Bu bir marka değildi. Bu, yaşayan bir yoldu.
Burada, Master Sha ile Tao öğretilerine derinlemesine adım attım;
atalardan gelen, duygusal ve finansal blokajları dönüştüren kutsal uygulamaları aldım.
Burada, Emre Gunerken ve Pablo Lucero ile Şifa Törenlerine katıldım;
şifanın yalnızca ışıktan değil, karanlığı sevip çözene dek ona sarılmaktan geçtiğini öğrendim.
Burada, Dr. Gabor Maté’nin travma odaklı yaklaşımıyla
ve Göksel Karabayır’ın Aile Dizimi çalışmalarıyla tanıştım;
artık hizmet etmeyen inançları ve kalıpları dönüştürdüm.
ITüm yaşadıklarımı sunmak için geri geldim —
ama daha da önemlisi, artık bildiğimle yaşamaya geri geldim.
Ve sunum ile bedenleniş arasındaki o alanda,
yeni bir tohum filizlendi:
İçimdeki Şifacının Uyanışı —
hem benim için,
hem de rehberlik etmek üzere çağrıldığım ruhlar için.
BÖLÜM BEŞ:
BİLİNÇLİ YAŞAM TASARIMIYLA
BİR YAŞAM
İçindeki Şifacının Uyanışı
Gerçekle, mirasla ve içsel hizalanmayla uyum içinde yaşamak
Son yirmi yıl boyunca; kadim Taoist enerji çalışmaları, şamanik teknolojiler, Sufi bilgeliği, somatik hareket pratikleri, modern psikodinamik araçlar ve çağdaş öğretileri
tek bir canlı hatırlama nehrinde birleştirdim.
Bu süreç, Bilinçli Yaşam Tasarımı’na dönüştü —
başkalarının özleriyle yeniden hizalanmasına,
gerçeklerini bedende taşımalarına,
İçlerindeki Şifacıyı Uyandırmalarına ve bu dünyaya getirdikleri ruhu yansıtan bir yaşam tasarlamalarına rehberlik eden kutsal bir yaklaşım.
Bu yol “düzeltmekle” ilgili değil.
Bu yol, açığa çıkarmakla ilgili — Artık hizmet etmeyeni bırakmak ve hiçbir zaman kaybolmamış olanı hatırlamakla.
Bilinçli tasarlamak; derinden dinlemektir.
Bedenin zekâsına, ruhun fısıltılarına, duygunun ritmine ve zihnin berraklığına güvenmektir.
Bugün, bireylere ve topluluklara bu bütüncül bakışla rehberlik ediyorum —
atalardan miras kalmış hikâyeleri dönüştürmek,
enerjik izleri arındırmak ve kendi bilgelik merkezlerine geri dönmeleri için alan açıyorum.
Her yolculuk, her inziva, her seans bir aynadır.
Kutsalı onurlandırmak, durağan olanı serbest bırakmak
ve zarafetle ilerlemek için bir alandır.
Artık bir kimlikten liderlik etmiyorum.
Yanında yürüyen bir tanık ve dokuyan bir hatırlatıcıyım —
ruhun kendi hatırlayışına ebeliğe eden bir yoldaşım.
İşte bu, Bilinçli Yaşam Tasarımı’nın sanatı:
Şifanın bedende vücut bulduğu,
güzelliğin bütünlükle buluştuğu
ve iç dünyamızın sonunda bir yuva gibi hissettirdiği yer.
BIRAK, HAYATIN BAŞYAPITIN OLSUN
Masterpiece
Burada onarılmaya gelmedin.
Burada hatırlanmaya geldin.
Bu yürüdüğümüz yol — dış görünüşten öz'e,
yüzeyde arayıştan içsel hakikate dönüş —
hep tek bir mesaj taşıdı:
Sen ilacın kendisisin.
Hatırlayışın ta kendisi.
Ritim geri dönüyor.
Hikâyenin her bir ilmeğinde,
özüne geri çağrılıyorsun.
Hayatını farkındalıkla tasarlamaya.
Gerçeğin ritmiyle hareket etmeye.
Zaten olduğun kişiye uyanmaya.
Bırak, bu senin kutsal başlangıcın olsun.
İÇİNDEKİ
ŞİFACIYI UYANDIR